6 Mayıs 2016 Cuma

AHLAK FELSEFESİNİN TEMEL KAVRAMLARI

Bir bilgi yumağının bağımsız bir bilgi dalı durumuna gelebilmesi için kendine özgü kavramlara sahip olması gerekmektedir. Örneğin fizik; uzay, madde, hareket, güç gibi kendine özgü temel kavramları oluşturduktan ve bunları tanımladıktan sonra bağımsız bir bilgi dalı olarak kurulabilmiştir. 

Benzer durum ahlak felsefesi için de ge­çerlidir. Ahlak felsefesi de iyi ve kötü, özgürlük, sorumluluk, erdem, vicdan, ahlak yasası, ahlaki karar, ahlaki eylem gibi kendine özgü bir kavram dizgesine kavuştuktan sonra doğmuştur. Başka bir deyişle ahlak felsefesi (etik) bu kavramlar üzerine derinliğine ve genişliğine düşünme sonucu felsefenin bir disiplini olarak ortaya çıkmıştır. Şimdi bu kavramları gözden geçirelim;

İYİ VE KÖTÜ: "İyi" ya da "iyilik" ahlak felsefesinin temel kavramıdır. Bu kavrama başvurmadan ahlak felsefesi açıklanamaz; çünkü ahlak felsefesi kişinin uyması gereken kuralları genelde bu kavramdan çıkarır.
Günlük yaşamda nelere iyi diyoruz? Her şeyden önce gereksinimlerimizi gideren, özlemlerimize uygun düşen, kendimize, ailemize, grubumuza, ulusumuza ve insanlığa yararlı olan şey iyidir, iyiyi olaylardan soyutlayacak olursak onun işe yarar, değerli, is­tenilen nitelikte olan anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ne var ki bir kişi için "iyi" olan bir şey başka biri için "kötü" olabilir. Bir yarışmada üstün gelme, başarılı olma iyidir; yenilme, başarısız olma kötüdür. Bir olay, duruma göre de iyi ya da kötü sayılabilir. Savaşta düşmanı etkisiz hale getirmek iyidir; soygun yapmak için bekçiyi etki­siz hale getirmek kötüdür. Bir toplumda iyi diye nitelenen bir eylem, başka bir toplumda kötüler arasında yer ala­bilir. Eski Yunan'da kent devletlerinin en güçlülerinden biri olan Sparta'da bir çocuğun hırsızlık yapmasına "cesa­retinin kanıtı" gözüyle bakılırdı. Eski Arabistan'da sonradan doğan kız çocuklarını diri diri toprağa gömmek "ya­pılması gerekli bir ödev" sayılırdı.Etik için iyi, ahlakça değerli olandır. Ne var ki ahlakça değerli olan da filozoftan filozofa değişmektedir. Ör­neğin, İlk Çağ filozoflarından Epikuros "İyilik mutluluk demektir. Bedenimiz acısız ve ruhumuz rahatsa mut­luyuz." der. insanı mutsuz kılan "kötü"lerin başında ise korkuyu görür ve ölüm korkusuna kapılmanın saçmalığı­nı şu sözlerle vurgular:"Ölüm gelecek diye acı çekmek en büyük aptallıktır. Ölüm varken biz yokuz. Biz varken ölüm yoktur. Onunla hiçbir zaman karşılaşmayacağız ki..."
Bazı filozoflar da Epikuros'un tersine dünyadan ve hazlarından el etek çekip çileli bir yaşam sürmeyi iyi diye nitelemişlerdir. Bazıları, ödevi yerine getirmekle, bazıları sevgiyle,bazıları toplumu ve dünyayı hakça ve korku­suzca yaşanabilir bir duruma getirmek içineylemde bulunmakla iyiye ulaşılabileceğini savunmuşlardır. Böyle olunca karşımıza şu soru çıkmaktadır:
"İyi ve kötü, kişilere, toplumlara ve çağlara göre değişince saltık (mutlak) ahlak buyrukları var mıdır, yoksa bu buyruklar doğarlar ve zamanla yok mu olurlar?"
Burada filozofları ilk Çağ­dan beri uğraştırmış olan bir sorunla karşılaşmaktayız:
"Ahlak yasaları, ahlak ilkeleri konulmuş mudur, yoksa bun­lar doğada mı vardır?

ÖZGÜRLÜK; engellenmemiş olma, zorlanmamış olma, her türlü iç ve dış etkiden bağımsız olma anlamına gelen bir kavramdır. En geniş anlamıyla zorlamanın yokluğudiye belirtilebilir. Eğer bir kişi zorlama ya da baskı altında değilse özgür sayılır. Bu bağlamda özgürlükten değil, özgürlüklerden söz etmek daha uygun olacaktır. Çünkü ne­rede baskı ve zorlama yoksa orada özgürlükler var demektir. 





Örneğin, bir kimsenin her türlü baskıdan bağımsız olarak hareket edebilmesi, gezip dolaşabilmesi fiziksel özgürlüğe sahip olduğunu gösterir. Eğer bu kişi hapiste olsaydı bu özgürlükten yararlanamazdı. Bunun yanında, felçli ya da yürüme engelli bir kişinin gündelik yaşamını zorlaştıran engellerin ortadan kaldırılmaması da onun fiziksel özgürlüğünün kısıtlandığı anlamına gelir. Bir kim­senin iki dürtüden birine yönelmesi ya da iki eğilimden birini seçebilmesi psikolojik yönden özgür olduğunun işaretidir. İyi ile kötüden "iyi" diye nitelediğini seçebilmesi de ahlâki yönden özgürlüğünü gösterir.
Dikkat edilecek olursa özgürlük, bireyin keyfine göre davranması, isteklerini, içgüdülerini dilediğince doyur­ma olanağı bulması değildir. Buna göre özgürlüğün ölçütü seçim yapma olmaktadır. Yeter ki bu seçme, zorlama ya da baskı altında yapılmış olmasın. Peki, kişiye karar verdiren hangi yetimizdir? Bunun istenç (irade) olduğunu söyleyebiliriz. O halde ahlaki özgürlük aslında bir istenç özgürlüğüdür.


SORUMLULUK; kişilik kazanmış bireyin toplum, toplumsal grup ya da öteki bireyler karşısında yapıp ettiklerini ya da kendi yetki alanına giren bir olayın sonuçlarını üstlenmesidir. Kişiyi değerli kılan ya da saygınlığını yitirme­sine neden olan bir niteliktir. Daha çok görevlerin ve ödevlerin yerine getirilmesinde kendini

gösterir. Ahlaki sorumluluk istenç özgürlüğünü önceden var saymayı gerektirir. Çünkü belli bir ölçüde de olsa özgür olmayan kişinin sorumlu olduğundan söz edilemez. Örneğin, bebek ya da akıl hastası yapıp ettiklerinden ötürü sorumlu tutulamaz. Çünkü bebek henüz zihinsel olgunluğa erişmiş değildir; akıl hastası da "iyi" ve "kötü"yü ayırt edecek anlayıştan yoksundur. Bu da bizi şu sonuca götürür:Özgürlük olmadan ne sorumluluk ne de ahlâklılık olabilir.




ERDEM: Ahlak felsefesinin temel kavramlarından biri de erdemdir. Erdem, iradenin "ahlaki iyi"ye yönel­mesi diye belirtilebilir. Bazı felsefe öğretileri "erdem"i ahlak felsefelerinin odak noktası yapmışlardır. Bunlardan biri Kıbrıslı Zenon (M.Ö. 336-264) tarafından kurulan stoacılıktır.  Zenon kırk yaşlarında iken Atina'ya gelmiş ve derslerini bir sundurmada vermeye başlamış. Yunanca stoa; sundurma, direkli galeri, revak anlamına geldiğinden bu çığıra stoacılık denmiştir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder