Bir bilgi yumağının bağımsız bir
bilgi dalı durumuna gelebilmesi için kendine özgü kavramlara sahip olması
gerekmektedir. Örneğin fizik; uzay, madde, hareket, güç gibi kendine özgü temel
kavramları oluşturduktan ve bunları tanımladıktan sonra bağımsız bir bilgi dalı
olarak kurulabilmiştir.
Benzer durum ahlak felsefesi için de geçerlidir.
Ahlak felsefesi de iyi ve kötü, özgürlük, sorumluluk, erdem, vicdan, ahlak
yasası, ahlaki karar, ahlaki eylem gibi kendine özgü bir kavram dizgesine
kavuştuktan sonra doğmuştur. Başka bir deyişle ahlak felsefesi (etik) bu
kavramlar üzerine derinliğine ve genişliğine düşünme sonucu felsefenin bir
disiplini olarak ortaya çıkmıştır. Şimdi bu kavramları gözden geçirelim;
İYİ VE
KÖTÜ: "İyi" ya da "iyilik" ahlak felsefesinin temel
kavramıdır. Bu kavrama başvurmadan ahlak felsefesi açıklanamaz; çünkü ahlak
felsefesi kişinin uyması gereken kuralları genelde bu kavramdan çıkarır.
Günlük yaşamda nelere iyi diyoruz?
Her şeyden önce gereksinimlerimizi gideren, özlemlerimize uygun düşen,
kendimize, ailemize, grubumuza, ulusumuza ve insanlığa yararlı olan şey iyidir,
iyiyi olaylardan soyutlayacak olursak onun işe yarar, değerli, istenilen
nitelikte olan anlamına geldiğini söyleyebiliriz. Ne var ki bir kişi için
"iyi" olan bir şey başka biri için "kötü" olabilir. Bir
yarışmada üstün gelme, başarılı olma iyidir; yenilme, başarısız olma kötüdür.
Bir olay, duruma göre de iyi ya da kötü sayılabilir. Savaşta düşmanı etkisiz
hale getirmek iyidir; soygun yapmak için bekçiyi etkisiz hale getirmek
kötüdür. Bir toplumda iyi diye nitelenen bir eylem, başka bir toplumda kötüler
arasında yer alabilir. Eski Yunan'da kent devletlerinin en güçlülerinden biri
olan Sparta'da bir çocuğun hırsızlık yapmasına "cesaretinin kanıtı"
gözüyle bakılırdı. Eski Arabistan'da sonradan doğan kız çocuklarını diri diri
toprağa gömmek "yapılması gerekli bir ödev" sayılırdı.Etik için iyi,
ahlakça değerli olandır. Ne var ki ahlakça değerli olan da filozoftan filozofa
değişmektedir. Örneğin, İlk Çağ filozoflarından Epikuros "İyilik mutluluk
demektir. Bedenimiz acısız ve ruhumuz rahatsa mutluyuz." der. insanı
mutsuz kılan "kötü"lerin başında ise korkuyu görür ve ölüm korkusuna
kapılmanın saçmalığını şu sözlerle vurgular:"Ölüm gelecek diye acı çekmek
en büyük aptallıktır. Ölüm varken biz yokuz. Biz varken ölüm yoktur. Onunla
hiçbir zaman karşılaşmayacağız ki..."
Bazı filozoflar da Epikuros'un
tersine dünyadan ve hazlarından el etek çekip çileli bir yaşam sürmeyi iyi diye
nitelemişlerdir. Bazıları, ödevi yerine getirmekle, bazıları sevgiyle,bazıları
toplumu ve dünyayı hakça ve korkusuzca yaşanabilir bir duruma getirmek
içineylemde bulunmakla iyiye ulaşılabileceğini savunmuşlardır. Böyle olunca
karşımıza şu soru çıkmaktadır:
"İyi ve kötü, kişilere,
toplumlara ve çağlara göre değişince saltık (mutlak) ahlak buyrukları var
mıdır, yoksa bu buyruklar doğarlar ve zamanla yok mu olurlar?"
Burada filozofları ilk Çağdan beri
uğraştırmış olan bir sorunla karşılaşmaktayız:
"Ahlak yasaları, ahlak
ilkeleri konulmuş mudur, yoksa bunlar doğada mı vardır?
ÖZGÜRLÜK;
engellenmemiş olma, zorlanmamış olma, her türlü iç ve dış etkiden bağımsız olma
anlamına gelen bir kavramdır. En geniş anlamıyla zorlamanın yokluğudiye
belirtilebilir. Eğer bir kişi zorlama ya da baskı altında değilse özgür
sayılır. Bu bağlamda özgürlükten değil, özgürlüklerden söz etmek daha uygun
olacaktır. Çünkü nerede baskı ve zorlama yoksa orada özgürlükler var demektir.
Örneğin, bir kimsenin her türlü baskıdan bağımsız olarak hareket edebilmesi, gezip dolaşabilmesi fiziksel özgürlüğe sahip olduğunu gösterir. Eğer bu kişi hapiste olsaydı bu özgürlükten yararlanamazdı. Bunun yanında, felçli ya da yürüme engelli bir kişinin gündelik yaşamını zorlaştıran engellerin ortadan kaldırılmaması da onun fiziksel özgürlüğünün kısıtlandığı anlamına gelir. Bir kimsenin iki dürtüden birine yönelmesi ya da iki eğilimden birini seçebilmesi psikolojik yönden özgür olduğunun işaretidir. İyi ile kötüden "iyi" diye nitelediğini seçebilmesi de ahlâki yönden özgürlüğünü gösterir.
Dikkat edilecek olursa özgürlük,
bireyin keyfine göre davranması, isteklerini, içgüdülerini dilediğince doyurma
olanağı bulması değildir. Buna göre özgürlüğün ölçütü seçim yapma olmaktadır.
Yeter ki bu seçme, zorlama ya da baskı altında yapılmış olmasın. Peki, kişiye
karar verdiren hangi yetimizdir? Bunun istenç (irade) olduğunu söyleyebiliriz.
O halde ahlaki özgürlük aslında bir istenç özgürlüğüdür.
SORUMLULUK; kişilik kazanmış
bireyin toplum, toplumsal grup ya da öteki bireyler karşısında yapıp
ettiklerini ya da kendi yetki alanına giren bir olayın sonuçlarını
üstlenmesidir. Kişiyi değerli kılan ya da saygınlığını yitirmesine neden olan
bir niteliktir. Daha çok görevlerin ve ödevlerin yerine getirilmesinde kendini
gösterir. Ahlaki sorumluluk istenç
özgürlüğünü önceden var saymayı gerektirir. Çünkü belli bir ölçüde de olsa
özgür olmayan kişinin sorumlu olduğundan söz edilemez. Örneğin, bebek
ya da akıl hastası yapıp ettiklerinden ötürü sorumlu tutulamaz. Çünkü bebek henüz zihinsel olgunluğa
erişmiş değildir; akıl hastası da "iyi" ve "kötü"yü ayırt
edecek anlayıştan yoksundur. Bu da bizi şu sonuca götürür:Özgürlük olmadan ne
sorumluluk ne de ahlâklılık olabilir.
ERDEM: Ahlak felsefesinin temel
kavramlarından biri de erdemdir. Erdem, iradenin "ahlaki iyi"ye yönelmesi
diye belirtilebilir. Bazı felsefe öğretileri "erdem"i ahlak
felsefelerinin odak noktası yapmışlardır. Bunlardan biri Kıbrıslı Zenon (M.Ö.
336-264) tarafından kurulan stoacılıktır. Zenon kırk yaşlarında iken Atina'ya
gelmiş ve derslerini bir sundurmada vermeye başlamış. Yunanca stoa; sundurma,
direkli galeri, revak anlamına geldiğinden bu çığıra stoacılık denmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder